• YELEÇLİ KÖYÜ WEB SİTESİNE HOŞ GELDİNİZ

1914 yılının 15-22 Aralık tarihleri arasında, Sarıkamış yakınındaki Allahuekber dağlarında, Kars'ı Ruslardan geri almak için harekâta katılan 60 bin asker donarak öldü.

SARIKAMIŞ HAREKATI NEDİR?

 Sarıkamış Harekatı, Rus işgali altındaki Kars, Sarıkamış ve Ardahan’ı kurtarmak; baharda başlayacak Rus taarruzunu engellemek ve Kafkaslar ile Orta Asya’daki Türk illerinin kapısını açmak amacıyla başlatılmıştır. 
Bu harekatın bir diğer amacı da, Birinci Dünya Savaşı’na parlak bir başlangıç yapmaktı. (Rusların, Kars ve Ardahan civarında tahrik ettikleri Ermeniler, otuz binden fazla Türk erkeğini işkencelerle öldürmüş, Müslüman kadınlara da yapmadıkları kötülük kalmamıştı. Ermenilerin ellerinden kaçabilen çoğu kadın ve çocuk binlerce insan karlı dağlarda perişan bir haldeydi. Ermeni askerlerinin muhafazasına verilen Türk esirler acımasızca işkencelere maruz kalarak öldürülüyordu. Artık buralardaki Müslümanların kurtarılması da vicdanı bir yükümlülük haline gelmişti.)
Neredeyse bütün askeri uzmanların ortak görüşü, Rus kuvvetlerinin arkasına sarkmayı hedef alan bu harekatın, başarılı bir plan olduğu yönündedir. 
Burada, Enver Paşa’nın “acele ettiği” iddiasına da bir parantez açmak gerekiyor
Ziya Nur Aksun, Enver Paşa ve Sarıkamış Harekatı isimli eserinde şu tespiti yapmaktadır: “Diğerlerinin ayak sürümelerine rağmen, Enver’in harekatta ısrar etmesi, vukuata göre haklı ve çok isabetli görünmektedir. Çünkü, harekatta yapılacak her gecikme, Ruslar’ın Sarıkamış’taki vaziyetini kuvvetlendirecektir.”
Çünkü Rusların, sınırsız insan kaynakları vardı. Neredeyse her gün, yeni takviye birlikler geliyordu. Türk ordusu ise, dört bir cepheye dağılmış vaziyette olduğundan, sınırlı imkanlara sahipti.
İstanbul’dan Erzurum’a gelip Üçüncü Ordu Komutanlığı görevini de üzerine alan Enver Paşa, yayınladığı şu beyanname ile 18 aralık 1914 tarihinde, birliklere taarruz emri verdi: “Askerler! Hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarığınızın, sırtınızda paltonuzun olmadığını gördüm. Lakin, karşınızdaki düşman sizden korkuyor. Yakın zamanda taarruz ederek Kafkasya’ya gireceğiz. Siz orada her türlü nimete kavuşacaksınız. Alem-i İslam’ın bütün ümidi, sizin son bir himmetinize bakıyor.”
Şartlar zorludur. Enver Paşa, askerin sıkıntılarını bilmektedir. Fakat vatan, onlardan bir fedakarlık daha beklemektedir.
Liman Von Sanders, “Üçüncü Türk Ordusu’nun (Köprüköy’de) Rusları geri çekilmeye mecbur etmesi, Enver’in hırsını tahrik etti” diyerek; taarruz harekatını, Enver Paşa’nın şahsi ve nefsi hırslarıyla yapılmış gibi göstermesi, pek kabul görmez. Nitekim, Enver Paşa’ya muhalif olan ve onu pek sevmeyen Miralay Şerif, “Bu düşünce yanlıştır. Enver, Hasan İzzet Paşa’nın Ruslara kati darbe vuramadığını düşündüğü için Üçüncü Ordu’ya geldi” demektedir. Burada bir konunun daha altını çizmek gerekir: Anadolu’yu kasıp kavuran salgın hastalıklar yüzünden, her ay, Üçüncü Ordu mevcudunun % 18’i hastalanıyordu. Bir an önce harekata geçilmezse, ordu, durduğu yerde eriyecek ve bir güç unsuru olma özelliğini yitirecekti. Sarıkamış Harekatı’na 83. Alay Komutanı olarak katılan Tuğgeneral Ziya Yergök, anılarında bu gerçeği tüm açıklığı ile ortaya koyuyor: “Orduyu hareketsiz, boşu boşuna durdurmak, tatbikatla uğraştırılsa bile iyi bir şey olmazdı. Muharebeye giren ordu, sonuna kadar muharebe ile uğraşmalıdır. Ordu uygun olmayan şartlar altında bekletilirse, her türlü bulaşıcı hastalıktan erir, mahvolurdu. Düşmanlarımızın yiyecek, içecek, giyecek, yakacak ve cephane kaynakları bitmez tükenmez derecede bol olduğu için, muharebeyi uzatarak kazanmak istiyorlardı. Bu kaynaklar bizde ve müttefiklerimizde az olduğu için, istiyorduk ki bir an önce zafer kazanalım. Bu yüzden taarruz yaza bırakılamaz, sınırlı kaynaklarla muharebe uzatılamazdı.” Sayfa 122
Ve Sarıkamış Harekatı
 Üçüncü ordunun üç kolordusu, 24 Aralık 1914 günü, eksi kırk derece soğukta, Büyük Sarıkamış Çevirme ve Kuşatma Harekatı’na başladı. Ayrıca, gerilla harbi yapan yarı resmi Türk çeteleri de Ardahan’a hareket ettiÜçüncü ordunun bazı kıtaları, 24-25 aralık gecesi Sarıkamış’a ulaşmayı başardıAncak, Allahü Ekber dağlarını aşarken çetin zorluklar ve kış şartları sebebiyle çok zaiyat verildi.
Türk ordusunun ne kadar zorlu bir işe giriştiği, Rus Kafkas Ordusu Başkumandanının, Fransa ve İngiltere’ye çektiği şu telgraftan bellidir: “Telefon konuşmalarını bile durduran soğuk ve kış, Türk ordusunu engellemiyor. İkinci bir cephe açarak, Türk ordusunun ilerlemesi durdurulamaz ise, Bakü petrolleri Osmanlı-Alman ittifakının eline geçecek ve Hindistan yolu onlara açık bulunacak.”Kış, bu sırada daha da şiddetlendi. Fırtına ile yağan kar yolları kapatıp çadırları yıktı. Arkasından da dondurucu soğuklar bastırınca, kayıplar artmaya başladı. 25/26 Aralık gecesi, 10. Kolordu Sarıkamış’ı kısmen işgal etmeyi başarsa da, savaş sonunda bu kolordu da erimiştir.
Sarıkamış Harekatı sonucunda ağır bir bedel ödendiği doğrudur. Fakat, bazılarının iddia ettiği gibi, bu bedel, “düşmana tek kurşun sıkmadan” gerçekleşmiş değildir.
vatani görevimi, 3. Ordu’da taarruz piyadesi olarak yaptım. Bize öğretilen ve askeri kitaplarda yer alan, taarruz ile savunma oranının ikiye bir olduğudur. Yani, savunan taraftan bir asker ölürse, taarruz eden taraftan iki askerin ölmesi kaçınılmaz gibidir. 150 bin kişilik 3. Ordu’nun (Harekata katılan: 75 bin) kaybı, harp tarihi arşivine göre 23 bin şehit, 7 bin esir ve 10 bin yaralıdır. Liman Paşa’nın kitabında, asker kaybımız 42 bin olarak ifade edilir. Birçok tarihçi de, toplam olarak 50 bin rakamını doğru kabul eder. Rus ordusunun kaybı ise, kendi resmi rakamlarına göre 32 bindir. Resmi kaynakların dışına çıkıldığında, Rusların kaybı da artmaktadır. Sarıkamış Harekatı’nda 90 bin zaiyat verdiğimiz, sadece Rus kaynaklarında yazılıdır. Bu rakam, propaganda amaçlı olduğundan abartılıdır. Ve resmi ideolojinin sözcülüğünü yapan bazı tarihçiler, Rusların verdiği bu rakamı doğru kabul edip kullanmıştır. Rus ordusunun da 32 bin kayıp verdiğini hesaba katarsak, ortada, yoktan yere şehit olan askerler yoktur.  Mesela Mustafa Müftüoğlu “Enver Paşa’nın hataları yüzünden, 100 bin kişilik 3. Ordu’dan 10 bin asker sağ kaldı” diye yazmıştır. Geride 10 bin asker kalmış olsaydı, bu kadar küçük bir kuvvetle ancak bir il veya ilçe savunulabilir ve Ruslar, İç Anadolu’ya kadar rahatlıkla ilerleyebilirdi. Yine, “90 bin askerin yoktan yere öldüğü”nü söyleyen yazarlar bulunmaktadır. Böyle bir cümleyi dile getirmek, Sarıkamış’ta şehit düşen askerlere yapılacak en büyük haksızlıktır, diye düşünüyorum.
[Sarıkamış Harekatı’nda yaşananların bir benzeri de, İngilizlerin başına gelmiştir. Somme Savaşı, Birinci Dünya Savaşı’nın en kanlı çarpışmalarından biridir. Somme’de, Alman savunma hatlarını yarmak için taarruz eden İngiliz ordusu, akıl almaz hatalar ve bazı talihsizlikler yüzünden, ilk gün, 58.000 asker kaybetmişlerdir. İlerleyen günlerde, bu sayı hızla artmıştır. Ve Somme Savaşı, Britanya İmparatorluğu ordusunun bir tek günde en çok kaybı verdiği savaş olarak tarihe geçmiştir. Sarıkamış ile Somme arasındaki tek fark ise, İngilizlerin, bu ağır kayıplar ve sonuçsuz taarruzlara rağmen, hiçbir komutanlarını suçlamamasıdır.] Sonuç olarak, 75 bin askerin katıldığı bir savaşta 90 bin kayıp vermek, bazı askerlerin iki kere ölmesi anlamına gelir ki, bu da tıbben mümkün değildir. Ayrıca, Trablusgarp’ta kendisine hediye edilen bir ceylanın hastalanması üzerine, başucuna oturup ağlayacak kadar duygusal olan Enver Paşa’nın, binlerce vatan evladını “gözünü kırpmadan ölüme göndermesi” düşünülemez.
Soğuk, açlık ve hastalık
Sarıkamış Harekatı’nda soğuktan ve açlıktan ölmelerin başlıca iki nedeni var:
1- Taarruza katılan birliklerin hatırı sayılır bir kısmı, özellikle Arabistan’dan geri çekilen ve Güneydoğu Anadolu’ya sevk edilenlerdir. Bu askerler, sıcak iklime alışık olup teçhizatları yönünden de kış şartlarına hazırlıksızdır.
2- Harekat başlayacağı zaman, Üçüncü Ordu’nun mevcudu 190 bin insan ve 60 bin hayvan idi. Bu mevcudun altı aylık iaşesiiçin takriben 88 milyon kilogram buğday, çavdar ve arpaya ihtiyaç varken, ordu ambarında yalnız 1 milyon 250 bin kilogram erzak ve zahire mevcuttur. [Kaymakam Şerif Bey’in Sarıkamış Anıları, sayfa 56]
Yine, 5. Kolordu’ya bağlı 31. ve 32. fırkalar, feci bir yanlışlık eseri olarak, havanın da sisli olması yüzünden, birbirlerine ateş etmişler ve 2 bin asker zaiyat vermişlerdir. [Buna benzer bir yanlışlığın Kıbrıs Barış Harekatı’nda da yaşandığını hatırlatmakta fayda var.]
Ayrıca, 3. Ordu’ya en büyük darbeyi Rusların değil, tifüs, çiçek, humma, dizanteri, kolera, sıtma gibi salgın hastalıkların vurduğu, birçok tarihçinin ortak görüşüdür. Sözgelimi, Mart 1915’te 3. Ordu’nun % 45’i hastalanmış, % 11’e yakın kısmı da hastalıktan vefat etmiştir. (Kaynak: Tarihin Sarıkamış Duruşması, Dr. Ramazan Balcı, sayfa 103)
Sarıkamış Harekatı’na katılan askerlerin, “bizi Ruslar değil, bitler yendi” sözü, hiçbir zaman yabana atılmamalıdır.

SARIKAMIŞ DESTANI

Köyden yürüdüm karanlık oldu,

Kimisi ağladı kimisi güldü,

O zaman dediler uşaklar öldü,

Kader böyle imiş, felek ne çare.

 

Köyden yürüdük Hopa’ya durduk,

Kars mektebine doğru yürüdük,

Kader böyle imiş, felek ne çare.

 

Kars mektebinin gerisi çatma,

Validem(annem) beni yürekten atma,

Oğlum gelir diye yollara bakma,

Kader böyle imiş, felek ne çare…

 

 

 



850 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam4
Toplam Ziyaret128780

   

 

ankara yeleçli spor
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.297332.4267
Euro34.583134.7217
IGT GLOBAL
Takvim